Günümüzde büyük masraf ve emekle çekilen Türk dizileri bir sezon bile ilerleyemeden final yaparak yayın hayatına son veriyor. Bizler farklı, sıradanlığa hapsolmamış dizilere daha çok rağbet gösteriyoruz. Özgün dizilerin azalması bizleri yabancı yapımlara çekiyor.
Öncelikle, film ve dizi ayrımını iyi yapmak lazım. Uzun metrajlı filmler dahi ortalama 1.5-2 saat sürerken; Türk dizileri reklamlarla birlikte 2 saate ulaşıyor. (Oysa yabancı diziler 25-60 dakika arası.) Böylesine uzun dizilerin çekimleri, oyuncular ve set ekibi için fazlasıyla yıpratıcı. İzleyici bile izlerken tükeniyor, oyuncu ne yapsın!
Yerli dizilerdeki özet anlayışı, bir sayfanın 3/4’ünün altını çizmek gibi. Bir yabancı dizi uzunluğunda özet veriliyor! Benim bildiğim özet, hatırlatma niteliği taşır ve 1 dakikayı geçmez.
Her hafta 120 dakika, üretkenliğe de ket vuruyor. Bu yüzden yerli diziler ‘az üret, çok başa sar’ çerçevesinde dönüyor. İzleyiciler haftalarca ‘şimdi itiraf edecek, şimdi öğrenecek!’ diye bekleyedursun, dizi akıcılığını yitiriyor ve zamanla sıkmaya başlıyor.
Reytingler de çok önemli bir konu. Diyelim ki, karakterlerden biri senaryo gereği öldü ve bu reytingi düşürdü. O halde o karakter ölmedi! Farklı bir senaryoyla dizinin ilerleyişini değiştirip karakterimizi geri getiriyorlar. Her hafta düşünülenler, ‘Kimi öpüştürsem izlenme oranı artar, hangi vesileyle reyting kazanırım?’ şeklinde süregeliyor.
Yerli diziler eylülden hazirana kadar devam edebiliyor. Bu durum düzensiz çalışma saatleri ve yorgunluğu da beraberinde getiriyor. Oysa yabancı diziler en fazla 5 ay devam ediyor, 22-23 bölüm sonra sezon finali yapıyor. Bir de üzerine 1-2 hafta kış tatili ekliyorlar. Böylece, hem oyuncu hem de izleyici dinlenmiş oluyor.
Türk dizi yapımcıları farklı konuları birlikte işlemek yerine parçalara bölüyor. Hatta öyle bir bölüyorlar ki aynı dizinin devamı olarak başka bir dizi hayatımıza giriyor! Örneğin, Yer Gök Aşk isimli dizi sürerken, Lale Devri’nin devam dizisi olarak yayına girmesi.
Duygular, Türk dizilerinde müzikle, yabancı dizilerde ise oyunculukla aktarılır. Örneğin, yerli dizilerdeki ayrılık sahnelerinde müzik ve gözyaşı ön planda tutulurken, yabancı dizilerde duygu, diyaloglarla verilir. Çünkü biz duygusal toplumuz ve izlediklerimizin bizi ağlatmasından keyif alıyoruz.
Konu kavramı genişletilmiyor. İşlenen konular sabit ve sıradan. Töre, ihanet, aile ilişkilerinde bozukluklar, yasak ilişkiler üzerinde dönüp duran dizileri takip etmekteyiz. Özgün bir konu elde edilemediğinden, yabancı senaryolar yerli dizilere uyarlanıyor. Örneğin, Revenge’in İntikam, O.C’nin Medcezir, Dowson’s Creek’in Kavak Yelleri olarak yayın hayatına atılması… Gerilimli, korkunç ve fantastik dizilere girilmiyor bile! Mesela, fantastiğe el atsalar anca ‘çocuk dizisi’ çıkıyor.
Senaryolar edebiyattan da seçilebiliyor. Örneğin, Fatih Harbiye, Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü, Çalıkuşu; romanlardan uyarlama diziler. Yabancı sektörde senaryoya iş olarak bakılır ve özgünlüğe dikkat edilir. Yerli dizilerdeki ise tek kaygı, para!
Sık reklam verilmesi izleyiciyi televizyondan internete itiyor. Çoğu zaman internette reklamsız yayınlanan diziler tercih ediliyor. Haliyle, reklamlar fazla abartılıyor. Dizilerin son iki saniyesi reklam sonrasına bırakılıyor. Dakikalarca reklamın ardından dizinin başlamasıyla bitmesi eş zamanlı.
Ülkemizde alanlarında gerçekten başarılı oyuncular varken; senaryoları ağdalaşmış, reyting uğruna gereksiz sahneler ve sıkıcı diyaloglarla uzayan dizilerin çekilmesi; Türk izleyicisinin kaderi. Karıştırılıp durulan senaryo kazanında geleceği parlak oyuncuların kaderleri eritiliyor.
Başak ULUSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder