1/11/2019

HÜZÜN YERLEŞKESİ

Hepimiz bir şeylerden vazgeçtik; sevdiğimiz insanlardan, doğduğumuz şehirden ya da saklamaya çalıştığımız çocukluğumuzdan... Dert yanmakla, kendimizi anlatmakla geçti, geçiyor ömrümüz. Sıcakken serin kalmayı, üşürken ısınmayı beklediğimizden, tezatlıklar içinde an’ı kaçırdık. 

Yorulmadan ulaşamam, çiğnemeden yutamam, konuşmadan ilerleyemem düşüncesiyle tükettim 25 yılımı. Göstermediğim her acı, karanlığa hapsolur diye harese yaşadım ömrümü. Devenin dikenle beslenirken kanının tadına doyamayıp da boğulması gibi… Acının iğnesini defalarca içime atarak boğuldum. 

Dogmatik sandım sevdayı, yüreğime düştü inanıverdim. Gözlerinden gözlerime aşk, apriori değseydi de denemeden bilseydim hakikati. Hüzünlerimin freni tutmadı; gurbet düştüm. Mekansızlık, bir aşamasıymış ayrılığın; o zaman öğrendim. Emrah Serbes:”Unutmak için un ufak etmek gerekir.” der. Hangi yerinden başlasaydım unutmaya, sen söyle. İçimi ısıtan gözlerinden mi, hayat katan gülüşünden mi? Senin gibi kalbime dokunup dilime dolanırlar diye müzik dinlemekten de vazgeçtim o zamanlar. En çok seni dilime pelesenk etmeyi sevdim. İstek parça niyetine mürekkeple doldursaydım keşke avuçlarımda yok olan mendilleri. 



Güzel şeyleri çok paylaşmaktan yitirdik belki de. Paulo Coelho’nun dediği gibi, gördüklerimizi kalbimize işlemeliydik, yaşadıklarımızı göstermekten daha önemliydi bu. 



Hayatta ne olmak istediğine kendin karar verirsin. Başta tardigrade gibi dayanıklı olup “en” lerde yer almayı isterken, şimdi dik durmaktan ağrıyan omuzlarımı acının yer çekimine bırakıyorum. Acı dahil, tüm duygularımın yolunu açarak aydınlığa ulaşması için hislerime rehberlik ediyorum. Aziz Nesin’in kimsenin bilmediği mezarında çocukların koşturduğu gibi acı mezarımı saklayarak lunaparka çevirmek istemiyorum. Biri sarılırsa ağlarım korkusuna sarılmalardan kaçmaktan da yoruldum. 



Çok sevdim diye kaybettim sandım; fakat güzel şeylerin zorlu deneyimler akabinde geldiğini sonradan öğrendim. Herkesin hayatımıza girmesinin bir amacı var; oryantasyon süreci tamamlandığında bazılarının gitmesi, bazılarının ise kalması gerekir. Acıdan kaçmak, anlamlı bir hayat sunacak tüm olumsuzluklardan kaçmaktır. Korkuları yenmenin en başarılı yolu ise üzerine gitmektir. Bu yüzden yüklendiğimiz sorumlulukların ve verdiğimiz mücadelelerin bir anlamı var. Mesele, tutkuyla bağlanabileceğimiz bir şeyleri her zaman bulabilmekte, o da içimizde. 



Şimdi, mutlak değer gibi negatiflikler artsa da hayatımda, dışarı hep pozitif çıkıyorum. Nevi şahsına münhasır insanların değerini bilerek, yalnızca onları muasır medeniyetler seviyesine çıkarıyorum. Einstein’ın aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekleyemeyiz, düşüncesi ile yeni keşiflere çıkmak için kolları sıvıyorum. Önce benliğimle buluşmalı, kendime eşlik etmeli ve yolculuğumu deneyimlerimle süslemeliyim.
Işıktan vazgeçmeyin. Hoşça kalın... 

Başak Ulusoy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder