5/02/2014

Platonik Mavi

      Deniz aşkı bambaşka. Öfkeni bırak gökyüzüne, dalgalar kucaklasın, kayalar sırtlansın. Hayattan, insanlardan, hatta kendinden de mi uzaklaşmak istiyorsun? Huzurun bedenini sarışını denizin kollarındayken hisset. Denizin tuzu merhem olsun tüm yaralarına. Bu aşka, İstanbul aşkı da eşlik ediyorsa engeller çözülüverir. İstanbul’da yaşayanlar bilir eşsiz havasını, caddelerini, karşı konulamaz güzelliğini. İlaçtır İstanbul, neşeye neşe, hüzne umut katar. Ayrıldığın vakit, her yer yabancı, üvey, soğuk… Birkaç güne hasret çanları çalmaya başlar. Dilinden ‘İstanbul’lu cümleler dökülür. Denizi, boğazı, yeşili, taşı, toprağı her yeri hasret, aşk kokan şehir. Bu yüzdendir nice şarkıların dile ve şiirlerin kaleme gelişi. Doyulamayan şehir, İstanbul. İnsanlar, hep daha fazlasını arama arzusuyla cesaret hapı içmişcesine arşınlar sokakları. Tok tutar İstanbul. Havasını solumak; alkol bağımlılarının her gece alkole susaması, evlat kokusu ve çikolatalı sufleye karşı koyamamak gibi. O yüzdendir ki, Türkiye, 2012 yılında İstanbul havasının Topkapı Sarayı Müzesi’nde satılmaya başlanmasıyla hayrete düştü. Halk arasında “Neyi satacaklarını şaşırdılar yahu!” , “İnsanları dolandırıyorlar.” benzeri söylentiler yayıldı. Açıkçası bir İstanbullu olarak havayı canlı solumak varken konserve kutusunu koklamayı elbette ki tercih etmedim. Ta ki, Eskişehir’e yerleşene kadar. Hasretine o kadar dayanamadım ki, müzeye gidip bir tane kapıverdim. Sonradan edindiğim bilgiye göre, internette iki üç katı fiyatlara satılıyormuş. Ne havaymış arkadaş ! Dostlar meraklandı, birkaç tane de onlara aldım. Yıllardır İstanbul’un hayalini kuran, içi kıpır kıpır benim gibi gençler...“İstanbul’un havasını da almadık demezsiniz” deyiverdim. Pek hoşlarına gitti. 

                                    
            

             Eskişehir’e ayak bastığım ilk zamanlar hayıflanarak denizi arıyordum. Kampüsün içinde gezindiğim sokaklar, denize çıkıyordu adeta. Cadde ucundaki mavilik içimi coşkuyla sarar da kendimi denizin varlığına inandırırdım. Hayalime ket vurmamak için de o caddenin sonunu hiç yürümedim.
            Maviye zaafım vardı. Bir süre Kent Park’tan ve Sazova’dan alamadım kendimi.. Sağ olsun Yılmaz Hoca yapay deniz yapmış. “Deniz görmesek iyi yedirecekler şu küçücük havuzu.” diye söylenir dururdum. Bu, bildiğin havuz, deniz dediğin, ucu bucağı görülmez. Baktığında sonunu kestiremezsin. Eskişehir, Venedik havasıyla kalmalıydı. Venedik’te hiç bulunmadığım için Eskişehir benim için bir Venedik'ti adeta. Tabi, fotoğraflardan gördüğümüz üzere evler yarıya kadar suyun içinde değil; ama uzanabileceğin çimenlik alana sahip. Bir de, gondollarla yapabileceğin romantik bir gezinti. Romantik gezintiden kastım, beş altı arkadaşını toplayıp gondollara doluşmak değil elbette. 

                       
            

           Bir de Sazova var. Beni çocukluğuma, Tatilya'ya götüren hayallerimin diyarı. Ne güzeldin Tatilya. 2007’de Kuzey Irak’a taşınmasıyla eğlence dünyam enkaz altında kaldı. İçerisinde bin bir türlü eğlenceli aletleri barındıran kendimden geçtiğim tek yerdi. O da gidince kendimizi bilgisayarların başından alamadık. Yıl 2014, değişen şey; internet mobilleşti, cep telefonları elimize esir düştü. Gün içerisinde kendi şarjımızı düşünmediğimiz kadar onlarınkini düşünüyoruz. Hele ki, cep telefonunun şarjı bittiği an, eş zamanlı bizim de şarjımız bitiyor. Suratlar düşük, priz bulma telaşı… Şarj prize takıldığında ise suratlarımızdaki o rahatlamış ifade, görülmeye değer doğrusu. Şu an Tatilya gelse akıllı telefonumu fırlatıp hayal dünyama geri dönmeye hazırım. İçimdeki çocuğu hiç öldürmedim. Eskilere sahip çıktım, hasretle andım. Çocukluğum, hayatın zorluklarına karşı gülümseyişlerimin en değerli parçası. Bir yanım deniz, bir yanım çocuk. Hayattan keyif almayı ve aynı zamanda virajlarda temkini bırakmamayı da unutmamalı insan.
                                       
            

Son sözüm, eğer sizin de içinizde İstanbul aşkı varsa konserve yerine gidin yaşayın! Boğaz’a karşı oturup sıcacık çayınızı yudumlarken ciğerlerinize mis gibi havayı çekin. Dikkat edin, havası sizi 'platonik mavi' ye hapsetmesin. Yoksa “Her yer hasret, yabancı, soğuk…”
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder