Öyle bir insan olmalı ki hayatında, sevincini de hüznünü de onun gözbebeklerinin kıyısında yaşayabileceğin. İçinden taşan sevincin, onunla paylaştıkça huzura dönüşmeli. Hüznün ise, hayatına bir gün ömür biçilmiş kelebek misali olmalı. Bir gün: “Gidelim.” dediğinde “Nereye ?” diye sormamalı mesela. Koşulsuz teslim etmeli kendini sana. Belki uykusundan fedakarlık edip de: “Bugün bizim olsun, tüm günü kendimize ayıralım.” diyebilmeli. Bir gün güneşin doğuşuna şahit olmalısınız mesela. Her gün doğuşu, sizi birbirinize daha da yakınlaştırabilmeli ve günlerinizi iyikilerle doldurabilmelisiniz. Sindire sindire yaşamalısınız hayatı, tüm güzelliklerini doyasıya, içten içe. Çevrende olup bitenlere kızdığında bile ona sığınabilmelisin. Bir sevgiliden çok arkadaş gibi dinleyebilmeli seni. Onun omzu, senin huzur olarak tanımladığın yer olmalı. Hobilerine de önem verip sana destek olmalı. Sen uğraş verirken :”Yeter! Çok çalıştın.” yerine, alnına bir buse kondurup da desteğini hissettirmeli. “Sorunum var.” yerine, “Aşmamız gereken bir sorunumuz var.” diyebilmeli, tüm samimiyetiyle inanarak.
Bazen erkek, eve geldiğinde mum ışığında bir sofra değil de, maç için hazırlanmış bir sofra da görebilmeli. Formalar giyildikten sonra maç, şanına yakışır şekilde izlenmeli. Gol sevincini, sarılarak paylaşmalısınız. Duygularınızı ne çok fazla dile getirmeli ne de az. Kalp atışlarını kesmemeli hiçbir hareketi. Bir gün gideceğini hissetmemelisin, sevinçlerin buruk kalmamalı. “Ya giderse...” duygusunu yaşatmamalı, mutluyken hüzün çöktürmemeli yüreğine. Zifiri karanlıkta güneşi görmenin imkansızlığı, yüreğinizde başka bir güneş doğurmalı. Güneşin sıcaklığı, yıldızların parlaklığı hayatınıza bir kapı açmalı daima. Tüm yasaklar ve engellere rağmen, bir umutla o kapıyı aralayabilmek, umudu tüketmeden yaşayabilmelisiniz.