11/09/2013

Tükenmeyen Arzular


Her insan, hayatında engellere takılmadan yürümek ister. Kimse, zorluklara karşı direnme gücü bulmaz kendinde. Ta ki, sorunlar başa gelinceye kadar. Hayat, mükemmeli sunmaz; hep bir pürüz bırakır, uğrunda mücadele verebilmemiz için. Hayatımızda her şey mükemmel olsaydı, her istediğimizi anında elde etseydik ne değeri kalırdı? Başarı uğruna bir hevesle ve gayretle tırmandığımız o merdivenler, arzularımıza karşı 'sabır' dedirtmeyi öğretti bize. İste, sabret, çabala ve başar. En büyük başarılarımızı da çoğu kez pes etme noktasına geldiğimiz sancılı günlerin ardından  kazandık. Tam da, “Olmuyor, şans bana gülmüyor.” dediğimiz anda geldi kapımıza, beklediğimiz arzularımız. Bir de hep deriz ya: “Şu isteğim olsun, her şey yoluna girecek.” Gerçekten yoluna giriyor mu arzularımız gerçekleşince? Her arzu; bir sorumluluğu, bir sorunu daha doğurmaz mı? Her adım, aslında her mücadelenin ardımızda kalışı ve bir yenisinin başlangıcı değil mi?


                                                               

Hayat, tümüyle bir mücadele ve koşturmacadan ibaret. Bir hediye paketi düşün. İçindekine ulaşmak için kurdelesinden tut, ambalajına kadar özenle sıyırman gerekir. Arzularına ulaşmaya çalışmak da böyledir. İçindekine ulaştığında, anlamlandırmaya çalışırsın. Hevesle bakıp incelendiğinde, nasıl kullanabilirim diye düşünceler sarar etrafını. İşte, arzuna kavuştuğunda da hayatınla özdeşleştirmeye çalışırsın, puzzle parçalarını tamamlama gayretine girişirsin. Ardından korkuların başlar. “Acaba bu başarım daim olabilir mi?” derken farklı arzuların oluşuyor. Bu başarının üzerine farklı arzular koyarak, onu tamamlamaya çalışırsın. Tıpkı bir evin inşaatı gibi... Evinin temelini sağlamlaştırdıktan sonra, üzerine kat çıkmaya başlarsın, her şey o kadar planlı olmalı ki herhangi bir hasara karşı yıkılmamalı ve temeli çökmemeli. 


Sürekli bir hayat mücadelesi sürüp gidiyor. Biz de, hayatın içinde yol alıyoruz. Bunca zaman; üniversite, iş hayatı, evlilik derken hepsini 'hayatın zorluklarından sıyrılma adımları' olarak düşündük. Çoğu zaman hepsini, birer kaçış olarak gördük. Bir adım daha atsak rahatlayacağız gibi geldi; ama her adım daha büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirdi. Fakat ne arzularımızdan vazgeçebildik ne de uğrunda mücadele etmekten. Hayatın akışını kaptırdık kendimizi ve kurallarına göre oynadık. İnancımız daimi olsun! 


7/22/2013

Tek Güç; Kendimiz


Hayat bizi nelerle sınıyor. Kimlere sırtımızı dayayıp kimlere aldanıyoruz? Kimler gerçek yüzlerini en ihtiyaç duyduğumuz anlarda gösteriyor? Hayatımızın merkezi yaptığımız, samimiyetine inandığımız insanlar gün gelip nasıl da çekip gidiyor, umarsızca. Dönülmez zannettiğimiz, bu son dediğimiz hangi anlara yenik düşmedik ki? Daima affeden olduk. Peki tekrar güvenebildik mi, dönebildik mi eskiye?

Beynimiz, unutabilme özelliğine sahip; fakat ben bunu “üzerini örtme, bastırma” olarak nitelendiriyorum. Çünkü bizler, yaşadığımız iyi-kötü hiçbir şeyi unutamayız; ancak üzerini örter ya da onları bir şekilde bastırırız. Sözde affederiz ve bu yüzden umulmadık anda karşımıza çıkan olaylar karşılıklı eziyet haline gelir.

Güven nedir? Samimiyetine güvendiğimiz insan, bize kendini açtıkça biz de ona bir şeyler anlatma ihtiyacı hissederiz. Zaman zaman kendimize dahi söyleyemediklerimizi ona anlatır, kısa süreli rahatlamalar yaşarız. Ardından anlattıklarınızın gizliliği konusunda çeşitli düşünceler sarar etrafımızı: Aslında söylenen her şey, insan beyninde birçok soruyu doğurur. Bazen sırf bu sorular ve kurgular yüzünden karşımızdakine sabır ötesinde bir katlanma sergilediğimiz olur. Kısa süreli rahatlama uğruna hayatımızı kısıtlarız aslında. Bu yüzden, bazen bazı şeyleri kendi içimizde yaşamak daha iyidir. Bir de, anlatırken bizi anlamalarını bekliyoruz. Birçoğumuz iyi birer dinleyici olabiliriz; ama kimse kimseyi tam olarak anlayamaz. Ya derdimiz küçümsenir ya da “Üzülme”, “Her şey düzelecek.” gibi sonuçsuz tesellilerle bizi yatıştırırlar. Her insanın yapısı, taşıyabileceği yük ve sorumluluk farklıdır. Bugün bizim umursamadığımız küçük bir olay, başkası için kahredici ağırlıkta  olabilir.

                                    



Bazen en iyisi; insanlardan tamamen uzaklaşıp kahve ve müzik eşliğinde hayatı kendi gözlerinle değerlendirebilmek, acına kendi yöntemlerinle şekil verebilmektir. Hayatta, tek omzu kendin bilmek ve yere sağlam basabilmektir. Herkesin ilacı, kendisi ve inançlarıdır. İnsan, neye inanırsa onu başarır.


5/28/2013

Bir Çift Umut


Öyle bir insan olmalı ki hayatında, sevincini de hüznünü de onun gözbebeklerinin kıyısında yaşayabileceğin. İçinden taşan sevincin, onunla paylaştıkça huzura dönüşmeli. Hüznün ise, hayatına bir gün ömür biçilmiş kelebek misali olmalı. Bir gün: “Gidelim.” dediğinde “Nereye ?” diye sormamalı mesela. Koşulsuz teslim etmeli kendini sana. Belki uykusundan fedakarlık edip de: “Bugün bizim olsun, tüm günü kendimize ayıralım.” diyebilmeli. Bir gün güneşin doğuşuna şahit olmalısınız mesela. Her gün doğuşu, sizi birbirinize daha da yakınlaştırabilmeli ve günlerinizi iyikilerle doldurabilmelisiniz. Sindire sindire yaşamalısınız hayatı, tüm güzelliklerini doyasıya, içten içe. Çevrende olup bitenlere kızdığında bile ona sığınabilmelisin. Bir sevgiliden çok arkadaş gibi dinleyebilmeli seni. Onun omzu, senin huzur olarak tanımladığın yer olmalı. Hobilerine de önem verip sana destek olmalı. Sen uğraş verirken :”Yeter! Çok çalıştın.” yerine, alnına bir buse kondurup da desteğini hissettirmeli. “Sorunum var.” yerine, “Aşmamız gereken bir sorunumuz var.” diyebilmeli, tüm samimiyetiyle inanarak.
             

Bazen erkek, eve geldiğinde mum ışığında bir sofra değil de, maç için hazırlanmış bir sofra da görebilmeli. Formalar giyildikten sonra maç, şanına yakışır şekilde izlenmeli. Gol sevincini, sarılarak paylaşmalısınız. Duygularınızı ne çok fazla dile getirmeli ne de az. Kalp atışlarını kesmemeli hiçbir hareketi. Bir gün gideceğini hissetmemelisin, sevinçlerin buruk kalmamalı. “Ya giderse...” duygusunu yaşatmamalı, mutluyken hüzün çöktürmemeli yüreğine. Zifiri karanlıkta güneşi görmenin imkansızlığı, yüreğinizde başka bir güneş doğurmalı. Güneşin sıcaklığı, yıldızların parlaklığı hayatınıza bir kapı açmalı daima. Tüm yasaklar ve engellere rağmen, bir umutla o kapıyı aralayabilmek, umudu tüketmeden yaşayabilmelisiniz.